Kurmaca 1: boşluk doldurma

Doktor muayene ettikten sonra, "turp gibisin" dedi. Doktora önce uzun uzun baktı, kendini ifade etmeye gücü yok gibiydi. Daha önceleri çok denemiş ama becerememiş gibi.. Söylemek isteyip de söyleyememenin yarattığı yumru düğümlendi boğazında. Bu durum için yazılmış bir şarkı var mıydı? Kolaya kaçıp, ezberden geçerdi zahmetsizce, mesaj yerini bulurdu.. Bi’ gayret; nefes alamayışlarını anlattı. Panikle nasıl uyandığını, nasıl ter döktüğünü.. Sonra geceleri sürekli aynı kabusu gördüğünü; artık sabahları üzerinde büyük bir ağırlıkla, zar zor uyanabildiğini söyledi. Doktor, "ruhunla senin derdin, bedeninle değil, git onu göster bi bilene” dedi, alaycı.. Eve gelirken, otobüste “birilerine anlatabilsem rahatlarım az da olsa” diye düşündü. Yine de kimseye güven olmazdı.. Daha önce de koşulsuz güvendiği insanlarca ihanete uğramış, geçmişini oluşturan sırların değersiz, sıradan bilgiler gibi ağızlarda dolaştığına şahit olmuştu. En çok buydu hayata karşı güvenini kıran, onu solgun, sessiz bir karanlığa hapseden, sinirlendiren, toleransını bitiren. Gerçi artık kim ilgilenirdi ki onunla? Adı bile zor konmuş, oy uğruna il yapılmış bu genç irisi şehircikte haber değeri ne olabilirdi ki? Şu ana dek dertleşebildiği hiçkimse olmamıştı. Şaşkın bakışlarıyla eşlik ettikleri günlerine müdahil olmaya çalışan bir kişi bile çıkmamıştı. Sıradışıydı burası için, fazlasıyla sıradışı. Yaşıtları çoluk çocuğa karışmıştı, evlenmeyenlerden umut kesilmiş, elekleri duvara asılmıştı çoktan. O gece uyku tutmadı. Kalktı dışarı çıktı. Şehir, o saatte tek başına sokakta dolaşan adamlara bile henüz alışık değilken, bu kadının ayakları altında ezildi zifir karanlıkta sesini çıkaramadan. Uzun bir zaman tek başına yürüdü; korkarak, üşüyerek, nereye gittiğini hesaplamadan ve elini ne olur ne olmaz endişesiyle cebindeki çakının üzerinde tutarak. Orduevine vardı. İçeri girdi. Nöbetçi asker şaşırdı, "hayırdır abla günleri mi şaşırdın?" dedi. Sinirlenip bağırmaya başladı: “ne hayırı be oğlum, bu saatte hayır mı olur? Çekil ayağımın altından, şaşırtmıyım seni de”. Asker “kızma be abla, sen kızma bari..” diye cevap verdi. Ardından "kimse yok korkma, git mutfakta çay versinler sana, iyi gelir" dedi. “Ben, iyi değilim be oğlum, çay neetsin bana" dedi, hala alışmaya çalışıyorum buraya.. bak uyku tutmuyor geceleri, mahalleli rahat bırakmıyor, para yok, pul yok.. geçmiş desen, onu da ben yok etmeye çalışıyorum zaten, yoksa alkış bile tutamayan askerlere şarkı söylenir mi hiç haftada 2 gece boğaz tokluğuna? Eğlenmesi bile emirle burada.. Askeerr, eğlenilecek.. eğlen..” Açık havada öyle şuh bir kahkaha fırladı ki karanlığa doğru, tutabilene aşk olsun.. kendi bile gülüşünün sıcaklığını yadırgadı… Çok uzun zamandır buraya mahkum olduğunu çünkü daha önce iki kere firar ettiğini anlattı asker; savaşmak, öldürmek istemiyordu. Kaçtığı ordu değil bu dayatmaydı, kaçtığı evdeki, okuldaki, işteki emirlerdi; kaçtıkça saplandığıysa daha beteri.. “2 saate nöbetim biter, bekle gitme bir yere” diye teklif etti. Kafası karışmıştı, ama merak ediyordu; şehrin cezalıları olarak ne konuşacaklarını? İtiraz etmedi; bu akşam saatler önce ruhunu birine göstermesi tavsiye edilmişti nasılsa. “Nereye gidebilirim ki? Gitmek istediğimde geldiğim yer zaten burası değil mi?” diye sordu. Asker güldü

 zynp

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurmaca 5: En Makulu Beklemekti...

Kurmaca 3: Aşk da bitti...

Kurmaca 4: Gibi Gibiyim Gibiyim Gibi Gibiyim…